Cam ve parfümün içsel yansımasıyla Ani Arevyan’ın geçmişten şimdiki zamana sürükleyen, duygusal bir yolculuk.

Camın kırılganlığı ile dayanıklılığı arasındaki ince çizgiyi hayatına nakşeden sanatçı Ani Çelik Arevyan, son 35 yıldır parfüm şişelerini dönüştürerek hayatı renklendirdi. Bu sergi, hafızayı bugüne taşıyan ve fotoğraf ile heykeli bir araya getiren bir yolculuk olarak izleyici karşısına çıkıyor; Arevyan, Arevyan’ın Nişantaşı’ndaki stüdyosunda ziyaretçilerini ağırlıyor.
Fotoğrafa olan bakışını paylaşırken, yaşanan yılların görüntülerle değil, anılarla nasıl şekillendiğini anlatıyor. Başlangıçta resimle başlayan yolculuğu, moda fotoğraflarıyla zenginleştirdiğini ve bu süreçte teknik olarak güncel kalmayı başardığını ifade ediyor. Fotoğrafın “gerçeklik” kavramını kendi anlatımı için kullanmadığını, imgelerin kendilerine ait bir dil ve anlam taşıdığını vurguluyor.
Camla olan ilk temas ise uzun yıllardır elinde olan bir parfüm üzerinde yoğunlaşıyor. Bu parfüm, kadın bedenini anımsatacak bir formu taşıdığından yıllar içinde koleksiyonuna dönüştü. On yıl önce bu materyaller üzerinde bir dönüşüm yapmak niyetine karar veren Arevyan, 35 parfüm şişesini bir araya getirerek 35 yılın özetini oluşturan bir hikâye anlatmaya karar veriyor. Dört yıl önce ise açık alev cam eritme tekniklerini öğrenmeye başlayarak, camın nasıl hareket ettiğini, nerelerde eridiğini ve nerelerde katılaştığını keşfetmeye yöneliyor. Eserlerin çoğunu kendisi üreterek, sergideki parçaların yaklaşık %90’ını o hazırlamış durumda.
“Camla çalışmak bana hayatın kendisiyle olan bir süreç gibi geldi: her şeyin doğal oluşumu için bir zemin aradım.” Bu yaklaşım, hayatı bir dizi piksel olarak düşünmeye yönlendirdi; yıllar boyunca bir araya gelen cam kırıntılarının, yaşamın anlık izlerini taşıdığına inanıyor.
İlk denemelerinde, eşine ve oğluna bu eserlerden söz etmek gerektiğini hissetti. Bir deneme eseriyle ortaya çıkan formun, 25 yıl önce çektiği bir fotoğraftaki figürü andırdığını gördüğünde, bu işlerin kendi içinden doğduğuna karar verdi. Böylece görseller ile heykeller arasındaki köprü kuruldu. “Yaşadığınız yıllara dönüp baktığınızda hayat piksellerden oluşuyor” diyen Arevyan, eserlerin adlarını da oğluyla birlikte şekillendirdi.
Eserlerin isimlendirilmesi süreci de bir başka paylaşımla ilerledi. Kendisi için uzun bir manifesto yazan Arevyan, o metnin içinden anlamlı kelimeleri seçip her lâhı çanaklara yerleştirdi. Sergi öncesinde oğlunu yanına çağırıp, “Bunlar isimler, bunlar heykeller; sen eşleştir” diyerek ona sordu. Oğlu da bu çağrıyı duygulanarak kabul etti ve hikâyelerin çağrıştırdığı duygulara uygun adlarla ilerledi. Bu isimler, her heykelin içsel öyküsünü güçlendirdi.