Anayasa Mahkemesi kararıyla yaşam hakkının usuli ihlali ve Rabia Naz Vatan vakası değerlendiriliyor; süreç, etkileri ve adalet arayışını özetliyor.
Rabia Naz Vatan’ın trajik ölümüne ilişkin gelişmeler, 2020 yılında Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruya konu oldu. Başvuruyu inceleyen Yüksek Mahkeme, Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine hükmetti ve başvuru sahiplerine net 350 bin lira manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Kararın gerekçesinde, devletin yaşam hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin usule ilişkin boyutunun, etkili bir soruşturma yürütmeyi zorunlu kıldığına vurgu yapıldı.
Olay hakkında yürütülen soruşturma süreci, 100’ün üzerinde kişinin ifadesine başvurulmasına rağmen olayın aydınlatılamamasıyla sonuçlandı. Başsavcılığın ifadeye başvurduğu kişilerin bazıları 2018-2019 yıllarında dinlenmiş; bu gecikmenin ayrıntılarının unutulmasına yol açtığı ifade edilerek, tedarik edilen delillerin ve ifadelerin zamanında toplanmaması eleştirildi. Ayrıca Rabia Naz’ı gördüğünü söyleyen kişilerden A.A.A. adlı tanığın ifadesinin alınmaması ve olay yerindeki bazı polis tutanaklarındaki çelişkiler, soruşturmada eksiklik olarak nitelendirildi.
AYM kararında, yaşam hakkının gerektirdiği derin ve ciddi bir soruşturma yürütülmesi gerektiği ifade edildi. Tespit ve değerlendirmeler ışığında, Rabia Naz Vatan’ın şüpheli ölümünü tüm yönleriyle aydınlatabilecek delillerin ortaya çıkarılamadığı ve varsa sorumluların belirlenmesini sağlayacak nitelikte bir soruşturma yürütülmediği sonucuna varıldı. Bu nedenle, doğrudan usul ihlali yönünden yaşanan eksiklikler, yaşam hakkının korunması açısından ihlal olarak değerlendirildi.
Karar gereği, ilgili başsavcılığa ve Adalet Bakanlığı’na bildirim yapılması öngörüldü ve ilgili mercilere iletilecek olan ihlal kararı, süğütlü olarak kamuoyuna da yansıtıldı. Rabia Naz Vatan’ın ailesi açısından bu karar, yaşam hakkının usul güvence ve etkili soruşturma yükümlülüğünü bir kez daha gündeme taşıdı.