Alzheimer’de ketojenik diyetin enerji desteği ve klinik bulgularını güncel bir bakışla ele alan araştırmanın özet niteliğinde bir meta tasviri.

Ketojenik diyet, vücudu enerji için alışık olduğu yakıttan farklı bir kaynağa yönlendiren özel bir beslenme yaklaşımıdır. Bu süreçte karbonhidratlar önemli ölçüde kısıtlanırken yağ tüketimi artar ve protein dengeli tutulur. Böylece beden, glukoz yerine keton cisimciklerini yakıt olarak kullanmaya geçiş yapar. Prof. Dr. Murat Baş, Alzheimer hastalığında beynin enerji kaybını işaret eden bir tabloya dikkat çekerek: sağlıklı bir beyinde temel enerji kaynağı glukozdur; ancak bu kapasitenin azalması durumunda ketonlar beyin için alternatif bir enerji kaynağı haline gelir. Nöronlar için bu yeni yakıt, açlık hissi oluşturan durumlarda bile enerji temininde önemli bir rol üstlenebilir.
Bir derlemenin bulguları, ketojenik diyet ve orta zincirli trigliserit (MCT) temelli beslenmenin Alzheimer hastalarında bilişsel işlevlerde kayda değer iyileşmelere yol açabildiğini gösterdi. 2024 yılında The Journal of Nutrition, Health & Aging dergisinde yayımlanan araştırmada, 691 katılımcının bulunduğu 10 klinik çalışma incelendi ve ketojenik ya da MCT temelli diyetlerin MMSE ve ADAS-Cog gibi testlerde belirgin puan artışları sağladığı kaydedildi. Bu sonuçlar, diyetin yalnızca teorik bir etkiden öte, klinik olarak da gözlemlenebilir bir etkiye sahip olabileceğini düşündürüyor.
Ketojenik diyet herkese uygun değil ifadesi, konunun uzmanlar tarafından sıkça vurgulandığı bir noktadır. Experimental Gerontology, Progress in Neurobiology ve Frontiers in Nutrition gibi dergilerde yayımlanan çalışmalar, ketonların beyin hücrelerinde enerji üretimini destekleyebildiğini, oksidatif stresi azaltabildiğini ve bazı durumlarda hafıza performansını olumlu yönde etkileyebildiğini işaret eder. Ancak bu etkilerin büyük ölçüde sınırlı olduğu ve her hasta için geçerli olmadığı da kabul edilmektedir. Prof. Dr. Murat Baş ayrıca, bazı katılımcılarda trigliserit ve LDL kolesterol düzeylerinde artış gözlemlendiğini ve diyetin katı yapısı nedeniyle uyumun zor olabildiğini belirtir. Kalp-damar hastalıkları veya lipid bozuklukları olan bireylerin, uzman ve diyetisyen gözetiminde planlama yapmasının kritik olduğunun altını çizer.
Beslenme, yaşam kalitesini yükseltebilir ifadesiyle, mevcut çalışmaların önemli bir sınırına işaret ediliyor: çoğu çalışmanın izlenme süresi 8–12 hafta ile sınırlı. Alzheimer uzun süreli bir hastalık olduğundan, ketojenik diyetin uzun vadeli güvenliği ve etkileri henüz net değildir. Bu nedenle bn uzmanlar, bu yaklaşımın hastaların yaşam kalitesini artırıcı destekleyici bir rol oynayabileceğini, fakat tek başına bir tedavi olarak görülmemesi gerektiğini vurgular. Ketojenik diyetin, bazı ilaçların etkisini taklit edebilecek, hatta destekleyebilecek bir yönü olabilir; ancak mucizevi bir çözüm olarak düşünülmemelidir.
Sonuç olarak, Alzheimer ile mücadelede beslenme giderek daha önemli bir tamamlayıcı unsur haline geliyor. Ketojenik diyet, beyin enerjisindeki mevcut krize alternatif bir yol sunabilir ve umut verici bir pencere açabilir. Ancak her hasta için bireysel, kontrollü ve bilimsel veriler ışığında uygulanması gerektiği konusunda uzlaşma sağlanmıştır. Prof. Dr. Murat Baş, şu düşünceyle sözlerini sonlandırır: “Beslenme tek başına bir tedavi değildir; doğru planlandığında hastaların yaşam kalitesinde anlamlı bir katkı sunabilir. Gelecekte daha büyük ve uzun süreli çalışmalarla bu tablo daha netleşecektir.”