Rh-null ile nadir bir kan tipi: Altın Kan, evrensel nakillerin kapısını aralayan eşsiz bir keşif ve tıp dünyasında yeni umutlar.

İlk kan nakillerinin kökeni 17. yüzyıla uzanır; Fransız hekim Jean-Baptiste Denis’in koyundan insana yaptığı denemeler beklentileri doğurmuş olsa da güvenli bir uygulama olarak kabul edilmedi. Modern döneme gelindiğinde ise insan kanını güvenli biçimde nakledebilmenin temel adımı, 1818 yılında James Blundell’in doğum sonrası yoğun kan kaybı yaşayan bir hastaya uyguladığı tedavidir. Bu süreç, kanın güvenli ve sistematik bir tıp uygulaması haline gelmesini sağlayan dönüm noktalarını da tetikledi.
Günümüzde kan bağışları, yaralanmalar ve cerrahi operasyonlar için hayati öneme sahiptir. Buna karşın dünya genelinde bazı insanlar henüz bu tedaviden faydalanamamaktadır. Özellikle nadir görülen kan gruplarına sahip olan bireyler, kendi gruplarıyla uyumlu bağışları bulmakta zorlanabilirler. Dünya üzerinde Rh-null olarak adlandırılan ve “altın kan” olarak da bilinen bu nadir grup taşıyıcıları sayıca çok azdır ve bağış bulunma ihtimali son derece düşüktür.
Bilim insanları, Rh-null taşıyıcılarının sayısını baz alarak yeni tartışmalar başlattı ve laboratuvar ortamında bu kan türünün üretilip üretilmeyeceğini mercek altına aldı. Kan grupları, esas olarak A, B ve O ile Rh sistemiyle sınıflandırılır; her iki sistem birleşince A+, A−, B+, B−, AB+, AB−, 0+ ve 0− gibi sekiz ana kan grubu ortaya çıkar. Bu sınıflandırma, güvenli nakiller için kritik öneme sahiptir.
Rh-null (altın kan) hakkında daha ayrıntılı bilgiler Rh-null’in oluşumunu belirleyen tüm Rh antijenleri D, C, c, E, e gibi varyantların eksikliğini ifade eder. Bu durum, eritrosit membranlarının yapısal bütünlüğünü ve fonksiyonlarını etkileyen karmaşık bir tablo yaratır. Rh-null taşıyıcıları için evrensel veya standart protokoller genelde yeterli değildir; çünkü bu kan grubunun güvenli temini için özel süreçler uygulanır.
Rh-null’a sahip bireylerin acil durumlarda kendi gruplarına uygun kan bulması, uluslararası nadir donör bankaları üzerinden sağlanabilecek uyuşumlarla mümkün olabilmektedir. Ayrıca planlı ameliyatlar için, önceden bağışlanan kanların dondurulması veya özel saklama yöntemleriyle depolanması yoluna gidilir.
Günümüz koşulları altında Rh-null hücrelerinin laboratuvar ortamında üretilmesi mümkün değildir. Hem kök hücre teknolojileri hem de sentetik süreçler, güvenli ve tam fonksiyonel kırmızı kan hücresi üretememektedir. Bu özel eritrositler, zar yapısı, stabilite ve dayanıklılık açısından normal kırmızı kan hücrelerinden farklıdır ve periferik kanda stomatositler içermektedir. Özetle, Rh-null kanı laboratuvarda üretmek şu an için teknik olarak imkansızdır.
Hematoloji uzmanı Prof. Dr. Atila Tanyeli’nin değerlendirmeleri, altın kanın dikkat çekici bir farkını ortaya koyuyor: Rh-null, Rh antijenlerinin çoğunu barındırmayan bir durum olarak, normal transfizyon protokollerinin ötesinde bir yaklaşıma ihtiyaç duyar. Dolayısıyla acil veya özel durumlarda bile bu gruba ait bireylerin kan temini için sürdürülen protokoller, uluslararası iş birliği ve önceden planlama gerektirir.
Sonuç olarak, Rh-null’un evrensel bir kan kaynağı olarak kullanılması mümkün değildir ve laboratuvar üretimi bugün itibarıyla güvenli ve tam işlevli bir kırmızı kan hücresi olarak gerçekleştirilememektedir. Ancak bu nadir grubun dünya çapında güvenli temini için yürütülen çalışmalar, gelecekte yeni çözümler doğurabilir.