3 adımda yıkılan evde son geceyi anlatan çarpıcı hikaye: Karış karış oğlunu arayan ebeveyn ve trajik anlar. Şortu ve künyesi mezarda.
Sabahın ilk ışıkları, evlerin arasından sızarken Kavaklı’daki sessiz mahallelerde sanılandan çok daha derin bir korku hâkimdi. O gece, tüm Türkiye’nin yüreğini saran depremde Emine Cebeci ve oğlu Serkan için hayat bir anda değişti; kalp atışları hızlandı, odaların duvarları çatladı ve enkaz altında kalanlar için umutla çoğalan tek kelam, “yaşıyorlar mı?” oldu. 17 Ağustos 1999 gecesi “ama sabaha ulaşırız” diye düşlenen anlar hızla gecenin karanlığına gömülürken, evlerimizin altındaki dükkânlar, deniz kumuyla inşa edilmiş olan yapılar, birer enkaz oldu.
Emine Cebeci için süreç, 4 yıl sürecek olan arayışın ilk kıvılcımıydı. Oğlu Serkan ise sabahki sınavları için hazırlandığı gecenin sonunda, 19 yaşında bir genç olarak hayatla kurduğu bağı korumaya çalışıyordu. Kareler, sözler ve anılar, depremden sonra geriye kalan tek kanıtlar olarak kaldı; annesinin elini sıkı sıkıya tutan küçük bir çocuk sürgüsüyle birlikte, yaşananların izleriyle dolu bir mücadeleye dönüştü.
“Serkan sınavlara hazırlanıyordu. Son günüydü, bitsin sonra rahat edeyim diyordu.” dedi Emine Cebeci; o gece, evinin camını kapat mesaileri ile uyumaya çalıştığı anlarda yaşanan sarsıntılar, mahalleyi ve her şeyi değiştirdi. 02.00’ye yaklaşırken evleri yıkıldı ve enkazın altında hayatta kalabilmek için birbirlerine umut fısıldadılar.
Gölcük’teki Kavaklı sahili, o karanlık günü izleyen başka bir savaşa dönüştü. Deniz kumuyla yapılmış olan o beş katlı bina, bir sabahın kahkahalarını, çocukların oyunlarını ve ailenin sıcaklığını da beraberinde aldı.
“Annem biraz gayret” ki bu söz, enkaz altında Serkan’ın annesine ulaşmaya çalıştığı anların en çarpıcı anlarından biri oldu. Serkan’ın sesi, yıkılan evin altında yankılanırken Emine Cebeci, kızını bir kez daha düşünmeden, oğlunun yanında olmayı arzuladı. Ancak kazanılan her umut, yeni bir belirsizlikle karşılaştı; Serkan hastaneleri gezdi, ama kayıp olarak bildirilmesinin ardından aylar süren arayışlar sonuçsuz kaldı.
Hayatta kalmanın ve kaybın iç içe geçtiği bu serüvende, Arama-Kurtarma ekipleriyle birlikte, Emine Cebeci’nin 4 yıllık mücadelesi sonunda gerçeğe dönüştü. 11’inci mezardan çıkan Serkan, anneye kavuşmanın buruk coşkusunu yaşadı; fakat asıl hikâye, o anların ardında saklıydı. Oğlunun kırık bir kemikten kanamaya başlayan hayati tehlikesi ve günlerce süren hastane serüveni, Emine için bir kez daha sarsıntılı bir döneme işaret ediyordu.
Gölcük’teki kayıplar arasında, oğlunu bulduğunda Emine Cebeci’nin yüzündeki ifade ise yalnızca minnetin ve tesellinin bir karışımıydı. “Keşke beni bir kez olsun üzmüş olsaydı” şeklinde bir hayıflanışı taşıyan bu hikâye, son bir dilek hakkı düşüncesini de beraberinde getirir: oysa ki çocuklarının geleceğini düşünmekte, onları her şeyin ötesinde korumak için elinden geleni yapan anne ve babaların hikâyesi bu.